HÖST !
Bugün İBBŞT’da hâkim olan zihniyeti talihsiz bir kelimeye
indirgemiş bulunuyoruz, ‘Höst’. İleride bu dönemi hatırlayacak olanlar ‘Höst
Dönemi’ deseler çok da yanlış olmayacak. İBBŞT’nı yöneten sanatçılar,
hoşlanmadıkları bir eleştiriye karşı anlamlı(!) buldukları bir kelimeyle cevap
veriyor, ‘höst’. Kendilerince ‘höst’ün anlamlı
bir temeli var o da Muhsin Ertuğrul’un 1 Mart 1930’da yazdığı yazı. (http://tiyatromuzesi.org/drupal/muhsin_ertugrul/ihtisas_isi)
İBBŞT sanatçıları içinde ‘okuyan’ biri yok mu merak ediyorum
doğrusu. Cyrano’nun dediği gibi bir ders vereyim, gençler öğrensin bari,
yaşlılardan umudum yok. Muhsin Ertuğrul o yazısının içinde ‘ömrümüzü törpüledik’
demiş bazıları ‘ben gençleri törpüleyeceğim’ diyor. Aradaki fark bundan daha
iyi ortaya konamaz değil mi!
Muhsin Ertuğrul Türk Tiyatro’su için yazmış, polemikler
yapmış, kavgalar etmiş, mücadele içinde bir ömür yaşamış. (Sadece röportaj
vermemiş.) Bazı yazdıklarından alıntılar yaptım:
“Ne gariptir ki o
zaman hey’et-i idareye işten anlamadıklarını, bu işi başaramayacaklarını
söylediğim zaman bana kızmışlardı. Halbuki ben bir kunduracının bana ‘potin nasıl yapıldığını sen bilmiyorsun’
demesine kızmam. Çünkü bu onun sanatıdır, benim değil. Şüphesiz ki tiyatroya
ait herhangi bir hususu benim mesleğim olmak dolayısıyla o hey’et azalarından
fazla bilmem benim için tefahür(övünme) meselesi değil borçtur, vazifedir.
Onlar için bilseler bile nihayet heveskârlıktır.
İşte bu basit farkı
anlamadıkları için ve ara sıra yaptıkları fahiş hatalar içindir ki Darülbedayi
senelerdir çarpılır durur.
Benim fikrimce bu
memlekette tiyatroyu öldüren en birinci âmil Darülbedayii’in başındaki ‘İdare
Hey’etidir’ Bunu da ben Oscar Wilde’in ‘Herkes sevdiğini öldürür’ diye başlayan
mısralarıyla onların muzır ihtisassız tiyatro muhabbetlerine bağlıyorum.
Ve ben şahsen onsekiz senelik bir tiyatro
mütetebbi(araştıranı) sıfatıyla söylerim ki müstakbel Şehir Tiyatrosu’nun
başında Türkiyenin en küçük bir sanatkârını görmek en büyük heyetini görmekten
müreccahtır(tercih edilir)” (31 Temmuz 1924)
Muhsin Ertuğrul, “Ne Atatürk,
ne Cemil Topuzlu ne üniversite rektörü
ne fakülte dekanı tiyatro ile yakından ilgili bir meslek mensubudurlar . Fakat Türk
Tiyatrosu’na en büyük hizmeti bu zevat etmiştir. Tiyatro tarihinde bunların
adları altınla yazılacaktır.” diyerek hakkı teslim etmiştir.
Dikkat ederseniz Oscar Wilde’dan yaptığı alıntı gösterir ki Muhsin
Ertuğrul, alttan almasını, anlayışla yaklaşmasını da bilmiştir.
8 Kasım 1924’de yazdığı bir yazıda “Tiyatro Eserleri, Teşkilat-ı
Esasiye Kanunu hilafına İstanbul’da polisçe sansüre tabi tutuluyor.” diye karşı
çıkar.
15 Kasım 1924’de Cecile
Sorel’e hoş geldin demeyen Şehremini’ne yazdığı yazıyla Belediye Başkanı’na ders verir.
Dikkat ederseniz bu yazılar o mâlum ‘İhtisas İşi’ başlıklı
yazının temelini teşkil eder. Ama Muhsin Ertuğrul daha 1918’den beri tiyatronun
toplumda arzu ettiği yeri bulamamasından şikâyetçidir ve yazılarında o birikimin
izlerini görürüz. 15 Ağustos 1918’de yazdığı ‘Sanat-ı Temaşaya İntisap Etmek İsteyen Salih Zeki Bey’e Açık Mektup’,
9 Eylül 1918 tarihli “Başkatip Bey’e Tuhfe(hediye)”
başlıklı yazılar Muhsin Ertuğrul’un tiyatro için yaptığı mücadelenin tarihinde
önemli yerler alır. Muhsin Ertuğrul'un yazılarını okumamış olanların bir kelimeye bağlanmaları tiyatro sanatı adına da üzüntü veriyor bana. Sanatçılar oyun metinlerini de böyle yorumluyorlarsa vay tiyatronun hâline!
Yâni Muhsin Ertuğrul'a 1930’da ‘höst’ dedirten neredeyse 25 yıllık bir
mücadeledir. Mücadelesi iktidarlarla ve onun yanında duranlarladır. Muhsin Ertuğrul'un hakkıdır, hatta görevidir. Ondan duymak bize hiç tuhaf gelmez. Mâlum yazıdan önce “1928 yılında Darülbedayi Muhsin Ertuğrul’un yönetimine girerken
bilinen Edebi Heyet ve piyes seçimi tartışmaları da sürüyordu. 1928-29 tiyatro
süremi başladığında artık Darülbedayi'de Edebi Heyet yoktu. 1916 yılından beri sürdürdüğü
kavgayı ilk kez kazanıyordu. Ancak ‘rejisör- intendant’ olarak bundan böyle
bütün şimşekleri üstüne çekerken zaman zaman öfkelenecek eleştirmenlere
yazarlara saldıracaktır.” (Efdal Sevinçli)
Mücadele içinden geçen ömründe zaman zaman umutsuzluğunu
dile getirir ama mücadelesini bırakmaz.
’Ben hiçbir zaman
Darülbedayii’nin yaptığı gibi halkı güldürerek tiyatroyu sevdiririm
gülünçlüğünde bulunmadım. Sanatın yararlı olması için halka inmek onu
gıdıklamak değil yavaş yavaş onu yüksek eserlere doğru yükseltmek lâzımdır’
diyen Muhsin Ertuğrul, ‘Garpte Tiyatroculuk
Bizde Tiyatroculuk’ başlıklı yazısında ülkesinde karşılaştığı ilgisizlik ve
değerbilmezlik nedeniyle yavaş yavaş arzusunu kaybettiğini kendi memleketinin
haricinde çalışmayı orada tanınmayı zihninde kökleştirdiğini ve başarılı
olacağına inandığını yazmaktadır.”(Sevinçli)
Şimdi Muhsin Ertuğrul’u, iddia ettikleri kadar tanımayanlar onun
bir kelimesine tutunarak içinden nasıl çıkacaklarını bilmedikleri kuyunun
karanlığında kendilerine ışık arıyor. Muhsin Ertuğrul gibi olamayanlar,
olamayacaklar, onun yıllar süren birikiminin ve mücadelesinin sonucu olarak
çıkan çığlığı hakaret niyetine kullanmaya kalkıyorlar.
Her söz her ağızda iyi durmaz, DURMUYOR.
Vazgeçin..
Muhsin Ertuğrul’un örnek alınacak o kadar özelliği ve sizin öğrenmeniz gereken o kadar şeyiniz var ki..
OKUYUN, ÖĞRENİN..
Melih Anık
İlgi:
“Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Sinemadan Tiyatroya MUHSİN
ERTUĞRUL” (Efdal Sevinçli) BROY Kitapları
‘İnsan ve Tiyatro Üzerine Gördüklerim’ (Muhsin Ertuğrul)
Yankı Yayınları
‘Benden Sonra Tufan Olmasın- Anılar’( Muhsin Ertuğrul)
Dr.Nejat Eczacıbaşı Vakfı Yayınları
Yorumlar
Yorum Gönder